# taz.de -- 8 Mayıs'ta ırkçılık karşıtı eylemler: „Hanau her yerde“
> Nazilerin yenilgisi, Almanya'nın ırkçılıktan da kurtulduğu anlamına mı
> geliyor? Göçmen kökenli inisyatifler, Almanya’da „Kurtuluş günü“ olarak
> kutlanan 8 Mayıs'ta ırkçılığa karşı eylemler düzenledi.
IMG Bild: Gülistan Avcı'nın eşi Ramazan Avcı, 35 yıl önce Neo-Naziler tarafından öldürüldü
Gülüstan Avcı geçtiğimiz Aralık ayında, kendisine “S.çtımın Türkü“ diye
bağıran Alman bir erkeğin saldırısına uğradığında, 35 önce Neo-Naziler
tarafından öldürülen eşi Ramazan Avcı’nın anma töreninden dönüyordu. Eşi
öldürüldüğünde dokuz aylık hamile olan Avcı, torununu aynı toplum
içerisinde bu nefrete maruz kalmadan büyütmenin yollarını arıyor.
Hamburg’da, eşinin 35 yıl önce öldürüldüğü yer olan ve ismi 2012 yılında
“Ramazan Avcı Meydanı“ olarak değiştirilen alanda duruyor. Anıtın üzerine
konulmuş hoparlörden ırkçılık karşıtı rap şarkıları yükseliyor. Anmaya
katılan Türkiyeli ve Alman göstericilerin dövizlerinde ise “Irkçılık bir
yapıdır ve 1945’ten beri varlığını sürdürmektedir“ yazıyor.
Gülüstan Avcı, Şubat ayında aşırı sağcı bir terörist tarafından
gerçekleştirilen 10 kişinin ölümüyle sonuçlanan Hanau saldırısının ardından
harekete geçen inisiyatiflerin düzenledikleri 8 Mayıs etkinliği için
burada. Vergisini burada ödediğini ve hakkını burada arayacağını söylüyor.
Buna rağmen Almanya’da kurumlara ve devlete karşı biriktirdiği güvensizliği
anlatıyor: “Değişen bir şey yok, ne sokakta ne devlet dairelerinde. 35 yıl
geçti, daha eşimin tazminat davası bile sonuçlanmadı.“
8 Mayıs, Nazi yönetiminin askeri mağlubiyetinin resmileşmesinin yıldönümü
anlamına geliyor. Almanya’da bu tarih resmi olarak bir “kurtuluş günü“
olarak kutlanıyor. Alman toplumunun Nazizme bakışı, bu “kurtuluş“ fikrini
besliyor. Die Zeit gazetesinin 28 Nisan’da yayınladığı bir ankete göre
Alman halkının yüzde 53’ü hala nazizmin işlediği suçlarda halkın bir payı
olmadığını, savaşın ve Yahudi soykırımının arkasında sadece tekil faillerin
ya da Nazi partisinin olduğunu düşünüyor. Ancak Nazi yönetiminden
kurtulmanın, faşizmden ve ırkçılıktan da kurtulmak anlamına gelip gelmediği
Almanya’da bir tartışma konusu. Bu tartışmanın en büyük sebeplerinden biri,
son 40 yılda Almanya’da kendilerini Neo-Nazi olarak tanımlayan grupların
göçmenleri hedef aldığı cinayetler ve devletin bu cinayetleri aydınlatma
konusundaki isteksizliği.
Örneğin, Almanya’da 2000 ile 2007 yılları arasında 10 cinayet işleyen NSU
örgütüne destek veren ağın ne kadar geniş olduğu hala cevap bekleyen bir
soru. Sadece üç kişilik bir şebeke tarafından gerçekleştirildiği iddia
edilen suçlar ile ilgili davalar da uzun yıllar sürüncemede bırakıldı. Öte
yandan Mölln’de 1992, Solingen’de ise 1993 yılında Neo-Naziler tarafından
gerçekleştirilen saldırılar sonucunda toplam sekiz Türkiyeli göçmen
katledildiğinde, Alman devleti ise bu dönemde göçmenlere gerekli desteği
vermemekle ve olayların arka planı ile ilgilenmemekle suçlanmıştı.
Geçmişten bugüne devam eden bu tutumlar, ırkçılığın kurumsal ve bürokratik
yapıdan da güç aldığına ilişkin kaygılar doğurdu. Şubat ayında gerçekleşen
Hanau saldırısı ise göçmen gruplarını harekete geçirdi. Berlin’de
oluşturulan Migrantifa ve Antira gibi gruplar bu saldırıların yapısal
sorunlara işaret ettiği ve politik boyutlarının dile dökülmesi gerektiğini
ifade ederek bu yılın 8 Mayıs’ında gösteriler düzenlemeye karar verdiler.
Hamburg’da da ırkçılık karşıtı inisiyatifler ve geçmişteki kurbanların
aileleri bir araya gelerek 8 Mayıs’ı “Hanau Her Yerde“ sloganıyla anmak
için harekete geçti.
## „Almanya 151 Avro ile mi kendisini aklayacak?“
1992 yılında Mölln’de gerçekleşen kundaklamada annesini, kızını ve yeğenini
kaybeden Faruk Arslan, 8 Mayıs’ı kapsamlı bir anma olarak düzenleme
motivasyonunun Hanau saldırısı sonrasında ortaya çıktığını anlatıyor.
Arslan, saldırıdan haberdar olur olmaz Hanau’ya gittiğini söylüyor:
“Oradakilerle dayanışmak ve acıları paylaşmak çok önemliydi. Öte yandan
ırkçılığa toplu bir biçimde dur deme zamanının geldiğini de hep beraber
gördük.“ 8 Mayıs’ın göçmenlere yönelik ırkçılığın kurbanlarını da kapsayan
bir anma günü olmasını istediklerini belirten Arslan, sorunun da çözümün de
tekil hikayelerden fazlasına bakmayı gerektirdiğini söylüyor: “AfD gibi bir
parti meclise girmiş durumda, Almanya bana tazminat olarak ödediği aylık
151 Avro ile mi kendisini aklayacak?“
Hamburg’da 2001 yılında NSU tarafından öldürülen Süleyman Taşköprü için
aynı gün düzenlenen anmada da benzer deneyimler aktarılıyor. Bu anmaya
katılan ve 2004’te gerçekleşen başka bir NSU saldırısının mağdurlarından
olan Candan Özer de devletin bu tekilleştirici yaklaşımının altını çiziyor.
Eşi Atilla Özer’in saldırı sonrasındaki soruşturmada şüpheli muamelesi
gördüğünü, kafasına saplanmış 12 adet çiviyle sorguya alındığını, baskı
gördüğünü, işini kaybettiğini ve girdiği bunalım sonucu hayatını
kaybettiğini anlatan Özer, “Almanya’nın kendisine yakıştıramadığı şeylerin
lekesinden kurtulmak için mağdurları suçlu olarak göstermeye çalıştığını“
belirtiyor ve ekliyor: “Olayın arkasında ırkçı motifler çıkınca da bu defa
failleri hastalıklı münferit vakalar olarak sunmaya çalıştılar. En sonunda
da dosyalara 100 yıllığına gizlilik kararı getirdiler.“
Özer, anma alanındaki çiçekler ve afişler ile kaplı anıtın yanında,
devletin saldırganlara cesaret vermesinden de bahsediyor. Mücadeleyi
sürdürdükçe tehdit almaya devam ettiğini belirten Özer’e göre saldırganlar
sadece devletin tavrından değil, Alman halkının ilgisizliğinden de güç
alıyorlar. Bu yüzden 8 Mayıs’ta gerçekleştirilen bu girişim hala devam eden
bir soruna işaret ediyor.
## „Almanya ırkçılığın yapısal varlığını kabul etmiyor“
Alman medyasında çoksesliliğin yerleşmesi için çalışmalar yürüten Neue
Deutsche Medien Macher*innen organizasyonunun sözcüsü Ferda Ataman,
medyanın büyük bir kısmının, AfD gibi aşırı sağcı bir partinin meclise
girmesini ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirip olağanlaştırdığını
aktarıyor. Bu, hem resmi kurumların hem de medyanın hala bu konuda ırkçı
söylemleri kamuya taşıyan ve meşrulaştıran bir rolü üstlenebildiğini
gösteriyor. Ataman’a göre Almanların çoğu Nazizmin 1945’te çöktüğünü ve şu
anki tek kalıntısının kendisine Neo-Nazi adı verilen gruplar olduğunu öne
sürüyor. Ancak göçmenler ve farklı etnik arka planlara sahip insanlar için
durum böyle değil: “Bugün farklı etnik arka planlara sahip pek çok kişi
kendilerini anti-faşizm mücadelesi vermek zorunda hissediyor. 8 Mayıs’a
yönelik çağrı da bu doğrultuda, Nasyonel Sosyalizm’den çıkarılan derslerin
bugüne uyarlanmasına yönelik bir çağrıdır ve durumun halen ne kadar güncel
olduğuna dair bir uyarıdır.“
Avukat Ünal Zeran ise, ırkçılığın devlet dairelerinde, mülteci kamplarında
ve sokaklarda başka şekillerde ortaya çıktığını ama esas sorumluluğun
devlette olduğunu belirtiyor: “Almanya’da devlet saldırıları tekil ve
münferit olaylar olarak ele alıyor ve ırkçılığın yapısal varlığını kabul
etmiyor. Bu da zaten saldırılara zemin hazırlıyor ve sorunun güncel
kalmasına neden oluyor“.
Akşam saati olduğunda, Hamburg sokaklarındaki anmalar yavaş yavaş sona
eriyor. Etkinliği düzenleyen inisiyatifler, karanlık çöktükten sonra şehrin
farklı yerlerindeki duvarlara kurbanların fotoğraflarını yansıtmaya
hazırlanıyorlar. Semra Ertan’ın, yabancı düşmanlığını protesto etmek için
26 Mayıs 1982 tarihinde kendisini ateşe verdiği köşede hala birkaç kişi
bulunuyor. Bir kadın alana bırakılmış çiçekleri düzenliyor. O sırada
maskeli iki polis köşede duran insanlara yaklaşıp alandan ayrılmaları
gerektiğini söylüyor: Süreniz doldu.
9 May 2020
## AUTOREN
DIR Eren Paydaş
## TAGS
DIR taz.gazete
DIR Toplum
DIR Schwerpunkt Rassismus
DIR taz.gazete
## ARTIKEL ZUM THEMA
DIR Rechter Mord an Ramazan Avcı: Eine Tat, die politisierte
Ende 1985 prügeln Rechte auf Ramazan Avcı ein, an Heiligabend stirbt er.
Avcı ist ein Opfer in einer Reihe rassistischer Gewaltakte in der alten
BRD.